Dindarlık Neden Korkutuyor?

Dindarlık neden korkutuyor?

"Bu şu demek: Normal olan, esas olan, norm olan başı açıklıktır. Fakat sosyolojik olarak başörtüsü takacak hanımların sayısı daha fazla. Serbest bırakıldığında başörtülülerin sayısı o kadar çoğalır ki, o kadar yaygınlaşır ki, başı açıklar azınlığa düşer."

Her pazartesi TV111 ekranlarında izleyicisiyle buluşan Alternatif Bakış programında bu hafta, araştırmacı-yazar Metin Karabaşoğlu, hukukçu Ömer Faruk Uysal ve Şener Boztaş, 'Türkiye ve dindarlık' konusunu masaya yatırdılar. Boztaş'ın; "Bu korkunun kaynağı ne? Seküler veya laik kesim diyelim onlara, kendi pozisyonlarını neden tehlikede görüyorlar?" şeklindeki sorusu üzerine Uysal şunları söyledi:

"Bunu başörtüsü örneğinden açıklayabiliriz. Çünkü başörtüsü Türkiye'nin dindarlaşma ve dünyevîleşme serüveninin, laiklik ve karşıtlığı serüveninin çok önemli bir göstergesi. İslamî bir şeair olarak. Mesela; Deniz Baykal şöyle demişti, 28 Şubat sürecinde: 'Başörtüsü serbest bırakılabilir. Kızlara falan karışmaya ne lüzum var? Biz aslında çok da istemiyoruz böyle olmasını, doğru da değil. Ancak ileride başı açıkların, başı açık gezmesinde problem olacak.'

Bu şu demek: Normal olan, esas olan, norm olan başı açıklıktır. Fakat sosyolojik olarak başörtüsü takacak hanımların sayısı daha fazla. Serbest bırakıldığında başörtülülerin sayısı o kadar çoğalır ki, o kadar yaygınlaşır ki, başı açıklar azınlığa düşer.

Sosyolojik olarak öyledir. Türkiye toplumunda bütün kadınları gözönüne alabilsek, sayabilsek, başörtülü kadınların sayısı yüzde altmışları geçer. Beri tarafta yüzde otuz-otuzbeşlik bir kesim var. Dolayısıyla diyor: Böyle bir problem var. Ve bundan endişe ettiğimiz için yasaklıyoruz.

Bir yerde haklı. Çünkü iktidar bizde, güç bizde, biz sınırlıyoruz başörtüsü takacakları. Belirli sosyal, siyasi, 'kamusal alanlar' içine girmesini önleyerek. Prof. Dr. Şerif Mardin'in ifade ettiği 'mahalle baskısı' bu. Bunu idarî ve siyasi olarak başörtülüler yapacak değil, yapmalarına lüzum da yok. Ama diyor ki; bir mahalle baskısı olacak.  İşte o mahalle baskısını, yani ilerideki muhtemel mahalle baskısını önlemek için biz bugün hukukî, idarî, siyasi baskıyı tahkim etmeliyiz. Deniz Baykal'ın savı buydu."

Devamında bu korkunun aslında sahada görünen şeylerden değil ihtimal hesaplarından beslendiğini belirten Uysal; kesinlikle demokratik olmayan ve bir grubun/zümrenin bu topraklardaki 'baskıcı' ve 'hâkim' konumundan güç alan bu tür endişelerin meşrulaştırılmak yerine aşılması gerektiğini sözlerine ekledi.

Tüm Haberler

Tümü için tıklayın...