Hakikatin Peşinde Bir Ömür: Mustafa Türkmenoğlu

Onlar, iman ve Kur’an davasına hayatlarını vakfeden fedailer. Bize cennet-asa baharlar bırakabilmek için acele edip kışta gelenler. Hapishanelere gülerek girip oraları Medrese-i Yusufiyye’ye çevirenler. Zihnimizde dolaşan bu düşünceler ile ve büyük bir heyecan içerisinde çalıyoruz, Mustafa Türkmenoğlu ağabeyin (kimliğinin açıklanmamasını rica eden) yakınının kapısını, bir cuma sabahı.

Soru: Öncelikle sizinle bu söyleşiyi yapmamızın nedeni 11 Temmuz’un Mustafa Türkmenoğlu ağabeyin vefat yıldönümü olması. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Cevap:Çok güzel yaşadı ve çok güzel öldü. Çok izzetliydi (duygulanıyor). Uhuvvete çok önem verirdi. Asla gıybet etmezdi. Kızdığı kişi hakkında dahi konuşmazdı. Şimdi düşünüyorum da demek ki Allah’a havale ediyordu.

Ömer Özcan’ın kaleme almış olduğu Ağabeyler Anlatıyor adlı kitaptan Mustafa ağabeyin Risale-i Nur hizmetinde bulunan ağabeyler arasında 'en çok hapis yatan kişi' olduğu bilgisine ulaştım. O günleri nasıl anlatırdı size?

Hakkını her zaman helal ediyordu ve bunu Üstad’tan öğrenmişti. Abilerle birlikte hapse girdikleri için her daim neşeli olurlarmış. Mersin’de hapishanede iken kaldıkları koğuşun üst kısmında küçük bir pencere varmış. Oradan kimlerin ziyarete geldiklerini görürlermiş. Bir gün Sungur ağabey o pencereden ziyarete gelen birini görmüş, elinde de mandalina-portakal varmış. Sungur ağabey koğuştaki ağabeylere “Ah, bir mandalina-portakal olsa da yesek” demiş. Ağabeylerde sonrasında gelen mandalinaları görünce şaşırmışlar. Bir tek Türkmenoğlu ağabey anlamış latifeyi ve “Pencereden gördün!” demiş. Bunun üstüne Sungur ağabey “Herkesi inandırdım bir tek Türkmenoğlu’nu inandıramadım” demiş.

Yine bir gün Üstad, Ankara’ya bir mektup göndermiş. Ve 100 tane çoğaltmalarını söylemiş. Türkmenoğlu ağabeyler de çoğaltmışlar. Mektubun sonunda kutucuklar içinde isimler yazıyormuş. O isimler ise; Zübeyir, Bayram, Sungur, Tahir, Ceylan. Kutucuklardan biri ise boş bırakılmış. Türkmenoğlu ağabey de simetri bozulmasın diye o boş kutucuğa Rüştü Çakır ağabeyi yazmış.  Atıf ağabeyin kardeşi bu mektupları görünce tüm sitelere-evlere dağıtmış.

Bunun üzerine mektupta geçen isimler ve mektubu çoğaltanlar hakkında tutuklama kararı çıkarılmış. Tabii çoğaltma işleminden sonra Türkmenoğlu ağabey ailesini ziyaret için İstanbul’a gitmiş. Ertesi gün kapı çalmış ve gelen Birinci ağabey. Birinci ağabey “Hazırlan Türkmenoğlu, gidiyoruz” demiş. Türkmenoğlu ağabey “Nereye?” diye sorunca Birinci ağabey tekrar “Hazırlan Türkmenoğlu, gidiyoruz” demiş. Sonra Türkmenoğlu ağabey arkada duran ikinci adamı fark etmiş. Ve arkadaki adamın sivil polis olduğunu anlamış.

Birlikte karakola gitmişler. Diğer ağabeyleri de orada görünce hepsiyle sarılmışlar. Yalnız bir köşede bir ağabey öylece oturuyormuş. Türkmenoğlu ağabey bir bakıyor ki, oturan Rüştü Çakır. Hemen yanına gitmiş, onunla da sarılmış ve “Geçer ağabey, bu da geçer” demiş Rüştü ağabey ise “Geçer geçer de deler geçer” demiş. Bunun üzerine Türkmenoğlu çok etkilenmiş ve üzülmüş. Fakat Rüştü ağabey Türkmenoğlu’na mektupta ismi geçtiği için üzgün olmadığını aksine bu durumdan çok memnun olduğunu ifade etmiş. Evli olduğu ve çoluk çocuk sahibi olduğu için eşini ve çocuklarını düşündüğünü söylemiş. Daha sonra ağabeyler mahkeme karşısına çıkmışlar ve ilk olarak Rüştü ağabey tahliye olmuş. Bu hadisenin neticesinde ağabeyler arasında yalnızca Türkmenoğlu hapis cezasına çarptırılmış.

Mustafa Türkmenoğlu ağabey Risale-i Nur hakkında ve Üstad hakkında neler anlatırdı size?

Üstad’ın çok büyük bir zat olduğunu söylerdi hep. "Biz Üstad’ın hakiki mahiyetini biliyor olsaydık bize hizmet ettirmezdi!" derdi. Ve "Ben hizmet etmedim, hizmet ettirildim" diye tekrarlayıp dururdu.

Mustafa Türkmenoğlu ağabeyin Üstad ile arasında geçen ya da hizmet noktasında sizi en çok etkileyen hatırası nedir?

Türkmenoğlu ağabey ve Birinci ağabey Ankara’da matbaada basım işlerini yürütüyorlarmış. Türkmenoğlu belli bir dönem tek kalmış ve biraz da sıkılmış. Ailesini ziyarete gitmeyi planlamış fakat şöyle bir durum var: Evden çıkınca, bir yol gara, diğer yol matbaaya gidiyormuş. Türkmenoğlu da gara gitmeye niyet edip evden çıkarken kendini matbaada buluyormuş. Sonra kendi kendine söyleniyormuş “Benim hürriyetim yok mu? Nasıl buraya geldim?” diye. Daha sonra Türkmenoğlu ağabey Isparta’ya, Üstad’ın yanına forma götürmek için gidiyor. Türkmenoğlu Üstad’ın kapısından girince Üstad birden yerinden fırlıyor ve “Ne hürriyeti kardeşim! Vaktiyle Kur’an’ın bir harfine hücum varken, onlar hayatlarını verirken, şimdi Kur’an’ın tümüne hücum var. Bize ne olmuş ki!” diye hiddetlenmiş. Ve Türkmenoğlu ne Üstad’a ne de bir başkasına bu durumdan bahsetmediği için şaşırmış kalmış. Yani buradan şunu çıkarabiliriz: Demek ki, Kur’an hizmeti için, Risale-i Nur için hayatımızı feda etmeliyiz. Dava, dava çok önemli.

 

“Risale-i Nur’un Neresi ile Amel Ettik Sorusuna Verecek Cevabımız Olmalı!”

 

Son olarak Risale-i Nur talebelerine iletmemizi istediğiniz bir mesajınız var mı?

Uhuvvet ve ihlaslarına çok dikkat etsinler. Bu iki konuyu Üstad zaten Risale-i Nur’da zerresine kadar anlatmış. Risale-i Nur aslında bize her daim en hakiki mesajları vermeye devam ediyor. Önemli olan bu mesajları hayatımıza tatbik etmek. Zaten bunu başardığımız kadar öğreniyoruz Nur’ları. Okuduklarımızla amel etmeye gayret etmeliyiz ve Risale-i Nur’un neresi ile amel ettik sorusuna verecek bir cevabımız olmalı. Üstad okuduğunuz ile amel edin diyor. Risale-i Nur her şeyi söylüyor.

 

Mustafa Türkmenoğlu Kimdir?

Mustafa Türkmenoğlu 1930 yılında İstanbul’da doğdu. Hukuk fakültesi mezunu olan Türkmenoğlu; Said Özdemir, M. Emin Birinci, Atıf Ural, Ahmet Kalgay Ural ile birlikte Risale-i Nur’u yeni harfle ilk defa (1956/Ankara) matbaada bastıranlardandır.

Mustafa Türkmenoğlu, 12 Temmuz 2007 tarihinde, Konya’da vefat etmiştir.

 

SÖYLEŞİ: Hatice Meryem AKOVALI

Tüm Haberler

Tümü için tıklayın...